Arkeolojik Yapı

Hazırlayan Hasan Hüseyin Çelikcan

Türk Tarih kurumu adına H.Z.Koşay tarafından 1966 yılında Kayabaşında yapılan kazı ve araştırma yapılmıştır. Bu kazı ve araştırma sonuçları da dikkate alınarak, Meydan Larusse Ansiklopedisinin 12. cildinin 87. sayfasında „Kuşsaray veya Kuşsaray Höyüğü“ Arkeoloji bölümünde özetle:

“Çorum’un 15 km doğusunda yoldan 20-25 m yükseklikte kalkerle örtülü bir tepe (kaya başı) görünümündedir. Uzunluğu 150 m, genişliği 100 m kadardır. Çevresi surla çevrilidir. Höyüğün etek kısmında yerleşme izi ve eski Bronz çağına ait küpler bulunmuştur. Höyük üzerinde yapılan sondajlarda ise üç yerleşme katı görüldü. Hitit katında bol miktarda çanak çömlek ve temel kalıntıları, Bronz çağı katında ise fincan, taş temel üzerine kerpiçten yapılmış bina kalıntıları bulundu. Kalkolitik tabakaya höyüğün doğusunda rastlandı. Geometrik desenli siyah astarlı çanak çömlek parçaları bulundu. Bu höyükte Neolitik tabakanın da bulunduğu saptandı.” Şeklinde açıklanmaktadır.

Türk Arkeoloji dergisinin 1966 tarih ve XV-1 sayısında Hamit Z.Koşay „Kuşsaray Sondajı“ başlıklı yazısında;

“Kuşsaray ve çevresi eski çağda kesif bir şekilde iskan edilmiştir. Köyün hemen güneybatısındaki Kaletepe, klasik devirde bir müstahkem kale (castel) olarak kullanılmıştır. Tepe ovaya hakim yüksek bir yer olup üstünde ve yamaçlarında duvar izleri mevcuttur. Burada bulunan boğa başı kabartma kap bugün Çorum Turizm Derneği’nin müze koleksiyonunda muhafaza edilmektedir. Bronz fibulada burada bulunmuştur.” Açıklamasını yapmaktadır..

Çorum ile ilgili kaynaklar ve Çorum yıllığında da M.Ö. Kalkolitik dönemde, tunç çağında ve daha sonraki çağlarda, özellikle Hititler döneminde buranın „Kusara“ adında önemli yerleşim yerlerinden olduğu açıklanmaktadır. Kusara şehir devletinin yıkılmasından sonra her hangi bir bilgiye rastlanmamaktadır.

Aslında, bu bilgilerin yörenin tarihi ve coğrafi yapısı ile ilgili olduğu, bizim köyümüz olan Kuşsaray’ın isminin dışında tarihi oluşumu ile ilgisinin bulunmadığı açıkça görülmektedir. Çünkü, bizimkiler Karaözü’nden geldiklerinde köyün yerinde bir yerleşimin olmadığı, buradaki kaynağın Güney köyünün hayvanlarının eğrek yeri (Hayvanların öğleyin su içtikleri ve yatıp dinlendikleri yer) olduğu her durumda anlatılan ve herkesçe bilinen bir anlatımdır.